1 Nisan 2014 Salı

Okunası Kitaplar-Serenad

Serenad

Zülfü Livaneli

Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.

31 Mart 2014 Pazartesi

Okunası Kitaplar-Da Vinci Şifresi

Da Vinci Şifresi (Robert Langdon)

Dan Brown 

Bir Da Vinci Muamması: Şifre Dan Brown, bir gazetecinin Siz komplo teorisyeni misiniz? sorusuna Kesinlikle hayır. Aslında bunun tam aksiyim. Benim için daha çok kuşkucu tanımı uygun olur. diyerek cevap verir. Söz konusu konuşma yazarın son romanı The Da Vinci Code - Da Vinci Şifresi üzerine yapılmaktadır ve gazeteci sorusunda yerden göğe kadar kadar haklıdır. Da Vinci Şifresi – The Da Vinci Code'a adını veren Leonardo Da Vinci şüphesiz romanın ana kahramanıdır. Kitabın kurgusuna konu olan tarihsel bilgiler yüzyılların gerisinde kalsa da sanat tarihçileri başta olmak üzere konunun uzmanlarına hiç de yabancı değil. Bu ‘komplonun söylentileri uzun yıllardır sayısız dillerde kulaktan kulağa fısıldanıyor. Özellikle de sanat dünyasında... Komplonun dramatik yanı Leonardo Da Vinci'nin sapkınlıklar, şifreler ve esrarlı sembolizmle benzenmiş tablolarında fazlasıyla belirgindir olmasıdır... diyor Dan Brown. Sanat tarihçileri Da Vinci tablolarının yüzeysel görünümlerinin altında çok daha derinlere inen birtakım anlamları olduğu fikrinde birleşiyorlar. Bir çok bilim adamı da ustanın eserlerini, bu çok güçlü gizemlerin ipuçlarını ele vermek amacıyla yaptığını iddia ediyor. Yazar, romanında Da Vinci'nin de bir zamanlar üyesi olduğu ve günümüze dek gelen ‘Gizli Kardeşlik Örgütünü anlatır. Bu bilinen büyük bir sırdır! Bu noktada durup, yazarın geçmişine bakalım: Dan Brown, Amherst Koleji ve Philips Exeter Akademisinden mezun olduktan sonra bir süre eğitim gördüğü bu okullarda İngilizce öğretmenliği yaptı. Şifre çözme ve gizli hükümet örgütlerine duyduğu ilgi, 1996'da ilk romanı Digital Fortress'in ortaya çıkmasını sağladı. Roman, yayınlanmasından hemen sonra bir anda elektronik kitap listelerinde bir numaraya yükseldi. Ulusal Güvenlik Teşkilatını konu alan roman sivil halkın mahremiyeti ile ulusal güvenlik arasındaki ince çizgiyi irdeliyor. Yazar tekno-gerilim türündeki ikinci romanı Deception Point'da da politikada ahlak, güvenlik ve gizli teknoloji konularını işliyor. Başkanlık Ödülünü kazanmış bir matematik profesörü ile ilahiyat müzisyeni bir annenin oğlu olan Dan Brown, bilim ve din gibi paradoksal felsefelerin egemen olduğu bir ortamda büyüdü. Bu birbirini tamamlayıcı görüşlerden aldığı esinle ünlü romanı Angels and Demons'u yazdı. Bu yapıt da bir İsviçre fizik laboratuvarı ile Vatikan kenti arasında geçen, bilim ve din odaklı bir gerilim romanı; Brown, son zamanlarda simgeciliği konu alan gerilimler yazıyor. Bu eserlerin başkahramanı Harward Üniveristesinde ikonografi ve dinsel sanat profesörü olan Robert Langdon'dur. Bu dizinin konuları Paris, Londra ve Washington D.C. gibi mekanlarda geçer. Da Vinci Şifresi'ni yazmak Dan Brown, Da Vinci tablosundaki gizemi ilk kez İspanya'da Seville Üniversitesinde çalışmalar yaparken fark eder. Yıllar sonra Angels and Demons için Vatikan'ın gizli arşivlerinde araştırmalar yapma şansına sahip olur. Bu araştırmalarda Da Vinci muamması tekrar karşısına çıkacaktır. Bunun üstüne diyor yazar, Louvre Müzesine gittim ve Da Vinci'nin ünlü yaptlarından bazılarının orijinallerini inceledim. Aynı zamanda bir sanat tarihçisi bana, bu tabolardaki insanı şaşırtan sapkınlıkların ardından yatan gizemleri anlamama yardım edecek ipuçları verdi. İşte o andan itibaren bu konu beni esir aldı. Gizli bilgiler Romanda tanımlanan eser yüzyıllardır kronolojik biçimde çeşitli yayınlarda kullanılmıştır. Da Vinci Şifresi'nin temelinde duran kurgu da Tanrıça kültürü de hak ettiği payı alır. Roman, birçok kültürde kadınların spiritüel güçlerinin nasıl ve hangi nedenlerden dolayı ortadan kaldırıldığını da irdeler. Romanın bir diğer özelliği de ‘Gizli Kardeşlik Örgütü üzerindeki sis perdesi aralamasının yanında -ki kurguda kullanılan söylentiler yüzyıllardır bilinmektedir- bu sırrın ilk kez popüler gerilim romanı formatında açıklanıyor olmasıdır. Hıristiyanlığın tarihçesine uzun yolculuklar yapan romanın yazarı, Ben tüm dinlerin öğrencisiyim der. Bu konularda bilgim arttıkça, sorularım da artıyor. Bana göre, spritüel arayış yaşam boyunca süren bir olgudur. Romanda, karakterler ve aksiyon tamamen kurgusal olmasına karşın, betimlenen tablolar, mekanlar ve tarihi belgelerin hepsi gerçektir. Da Vinci Şifresi'nin bazı bölümlerinde Opus Dei'nin eylemleri de yer alır. Yazar bu durumu şöyle açıklıyor: Opus Dei hakkında dengeli ve adil bir tanımlama yapmak için çok çalıştım. Buna rağmen belki çizdiğim tablodan alınanlar olmuştur. Opus Dei birçok insanın yaşamında pozitif güç olabilir ama Opus Dei ile yakın ilişkisi olanların bir kısmını da derinden etkileyen olumsuz deneyimleri olmuştur. Opus Dei hakkında yazılmış düzinelerce kitaptan yararlandım ve eski ya da yeni birçok üyesiyle de konuştum. Muamma Da Vinci Şifre'sini büyük bir komplo üzerine kuran Brown'un kahramanı, Harvard Üniversitesi Simge-Bilim Profesörü Robert Langdon'dur. Langdon, Paris'te iş gezisindeyken, gece yarısı, Louvre'un yaşlı müdürünün ölü bulunduğu haberini alır. Langdon ve yetenekli Fransız kriptoloji uzmanı Sophie Neveu, cesedin etrafındaki izleri takip ederek bu garip esrar perdesini araladıkça, ipuçlarının onları Da Vinci'nin tablosuna götürdüğünü keşfederler. Büyük usta bu sırrı herkesin görebileceği bir yere, ünlü eseri Mona Lisa tablosunun içine gizlemiştir. Langdon bu garip bağlantıyı açığa çıkarınca tehlike artar. Cinayete kurban giden müze müdürü de, Sir Isaac Newton, Botticelli, Victor Hugo, Da Vinci ve aralarında diğer ünlülerin de bulunduğu gizli bir kuruluş olan Sion Manastırı Derneğinin bir üyesidir. Langdon, aydınlatmaya çalıştıkları bu tehlikeli sırrın yüz yıllardır tarihin derinliklerinde gizlendiğinden şüphelenir. Böylece Paris ve Londra sokaklarında amansız bir kovalamaca başlar. Langdon ve Neveu, kendilerini, atacakları her adımı önceden bilen esrarengiz olduğu kadar da çok zeki olan bir adamla karşı karşıya bulurlar. Eğer bu karmaşık bilmeceyi çözemezlerse Sion tarikatının büyük yankılar uyandıracak bu çok eski gerçeği ebediyen kaybolacaktır.

Okunası Kitaplar-Şu Çılgın Türkler

Şu Çılgın Türkler 

Turgut Özakman 

1948 yılında on arkadaşıyla on gün boyunca, Polatlı'dan Dumlupınar'a kadar yayan yürüyen Turgut Özakman, Milli Mücadelenin romanını yazmaya o gün karar vermiş. Şu Çılgın Türkler 57 yıllık bir araştırmanın ürünüdür. Şu Çılgın Türkler, dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilalinin romanıdır. Cumhuriyetimize karşı yapılan saldırıların en yoğun olduğu şu günlerde, cumhuriyetin kılık değiştire değiştire gelen emperyalizme rağmen nasıl kazanıldığının eşsiz öyküsü. 

Okunası Kitaplar-Melekler ve Şeytanlar

Melekler ve Şeytanlar (Robert Langdon)

Dan Brown, Petek Demir (Çevirmen) 


İsviçredeki Nükleer Araştırma Merkezinin (CERN) başarılı fizikçilerinden Leonardo Vetra cinayete kurban gitmiştir. Vetranın tek gözü oyulmuş ve göğsü Illuminati sembolüyle dağlanmıştır. Ancak CERNin tek kaybı Vetra değildir. Ünlü fizikçinin son derece tehlikeli buluşu Karşı maddede çalınmıştır. Cinayeti büyük bir özenle gizleyen CERNin direktörü, Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdonu İsviçreye çağırır. Langdon efsanevi gizli örgüt Illuminatinin böyle bir cinayete karışmış olduğunu öğrenince çok şaşırır. Galileo zamanından beri Katolik Kilisesinin bağnaz inançlarını lanetleyerek bilimin yararlarını yücelten Illuminatinin böyle bir cinayeti işlemiş olması imkansızdır. Üstelik Illuminati, yüz yıllardır faaliyet göstermemektedir. Dr. Vetranın kızı Vittoria korkunç gerçekle birlikte, vakumlu bir kutunun içinde saklanan ölümcül dozdaki karşı maddenin de çalışmış olduğunu gördüğünde şok geçirir. Karşı madde, pilleri altı saat içinde şarz edilmezse patlayacaktır. Yeni papa seçimi başlamak üzereyken İsviçreli muhafızlar karşı madde kutusunun Vatikan Kentinde yerin altına gizlendiğini öğrenirler. Bu arada kente de işler oldukça karışmış durumdadır. Dört papa adayı esrarengiz bir şekilde kaybolmuştur. Bu büyük olay Vittoria ve Langdonun da Vatikana girmelerini engeller. Ancak Vittoria ve Langdon en üst düzey yetkiliye ulaşmayı başarırlar. Karşı madde için yapılan toplantı esnasında kardinalleri rehin alan terörist telefon eder ve Illuminatinin buluşma yerlerini gösteren gizemli işaretlerden söz eder. Vittoria ve Langdon, Roma sokaklarında, kiliselerde ve katakomplarda soluk soluğa, Illuminatinin 400 yıllık izini sürerek cinayetleri önlemeye çalışacaklardır. Tarihte Illuminati Harvard Üniversitesi Kütüphane Kataloğunun 1790lı kayıtlarına bakıldığında ülkede Illuminati paniği estiği görülür; yüzlerce yayınlanmış eserde adı geçen birçok grubun -Masonlar, İtalyan Carborari, İspanyol Alumbrados ve kökleri antik Ortadoğudaki Haşhaşinlere dek uzanan- global bir komplo içinde oldukları iddia edilmektedir.İlk Illuminati, ‘Mükemmeliyetçilik Örgütü adını taşıyordu. Adam Weishauptun 1 Mayıs 1776da Bavyerada, Baron von Knigge ve diğerlerinin yardımıyla kurduğu dernek pek uzun ömürlü olmamış, 1784 yılında dağıtılmış ve yüzyılın sonunda tamamen ortadan kalkmıştı.Illuminati bir Mason derneği değildi ve herhangi bir yetkili Mason tarafından da kurulmamıştı. Fakat dernek üyeleri Mason söylemlerini ve ritüellerini benimsemişlerdi. Bir süre sonra Hür Masonlar Derneğinden bir grup önemli kişi Illuminati örgütüne katıldı. Hür Masonlar, Illuminatinin doğru yoldan saptığı konusunda çeşitli kaynaklardan ihbarlar almışlar, ayrıca Hür Masonlara düşman olanlar da Illuminati ile Hür Masonların aynı örgüt olduğunu söyleyerek ortaya atılan suçlamaları desteklemişlerdir.Esinlenmiş zihinIngolstadt Üniversitesinde Kilise Yasaları Profesörü olan Adam Weishaupt, ahlak ve erdemin yaygınlaşmasını sağlayacak, kötülüklerin ilerlemesine karşı koyacak ve felsefi tartışmalar yapacak bir konseyin yardımıyla yeni bir düzen kurma fikrine inanmıştı. Bu düşünceler kapsamında oluşan Mükemmeliyetçilik Düzeni adı kısa bir süre sonra Esinlenmiş Zihin anlamına gelen Illuminatiye dönüştürüldü. Weishauptun alçakgönüllü ve hoş görülü olduğu söylenemez; hırsı her zaman sağduyusuna üstün gelmiştir. İdealleri, kaba bir dünyaya göre fazla rafinedir. Kendi fikirlerini geniş kitlelere kabul ettirebilmek için Hür Masonların desteğine ihtiyaç duymuştur. Illuminizme fazla yardımları dokunmadığı halde Hür Masonların da bu örgüte dahil olduğuna inanılır.Kendi çıkarları için her türlü yola başvuran Weishaupt, bu niteliğiyle ilerleme olanakları bulmayı başarmıştır. Adam Weishaupt, eski bir Cizvit olmasına rağmen 1777de Hür Masonlar locasına kabul edildi. Kabul edildiği locanın İhtiyat locası olması da oldukça ironiktir. Weishauptun, Baron von Knigge ile nasıl tanıştığı bilinmiyor. Baron, Kuzey Almanya asillerinden biridir. 1773de üyeliğe kabul edilmeden önce Hür Masonlara fazla ilgi göstermez. Fakat o günlerde Almanyadaki asillerin fazlasıyla hileli yollardan Masonlarla ilişkileri olduğu bilinmektedir. Weishauptun, Illuminizmin yayılması için 1780de Marki de Costanzoyu görevlendirip kuzeye göndermesi, Kniggein bu örgüte ilgi duyduğunu göstermektedir. Plan kendisine açıklanınca Knigge de büyük bir heyecana kapılır; 1781de Bavyeraya davet edildikten sonra Weishauptun tüm doktrinlerini kabul etmiştir. Knigge, sadece tüm dereceleri başarıyla aşmakla kalmamış Almanyada adı duyulmuş bir Mason olan John J.C. Bodeun yardımcılığına yaverini getirmiştir. Önceleri çok popüler olan bu düzen söylendiğine göre Almanyadaki birçok iyi ve kötü adamın ilgisini çekmiştir. İki binden fazla üyesi olan örgüt Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka, İsveç, Polonya, Macaristan ve İtalyaya yayılır. Aşırı dindar ve aydın olan Kniggenin Hıristiyanlığa karşı olan hiçbir düzenle uzaktan yakından ilgisi olamaz. Fakat Cizvitlerin, Baruel ve Robinsonun, Illuminatinin gizli ajanları olduğuna dair suçlayıcı saldırıları büyük etki yaratmıştır. Illuminati çok gizli bir örgüttür. Hatta üyeler isimlerini bile değiştirmişlerdir. Herkesin bir kod adı vardır. Örneğin Weishaupt; Spartakus, Knigge; Philo kod adıyla anılmaktadır. Merkezleri olan Ingolstade Elentis, Avusturya, Mısır vs. ve tarihler kısa kriptolarla verilmiştir.

Okunası Kitaplar-Nietzsche Ağladığında

Nietzsche Ağladığında

Irvin D. Yalom, Aysun Babacan (Çevirmen)


Sahne Psikanalizin doğumu arifesindeki 19. yüzyıl Viyanası. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk. Aktörler Nietzsche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı, toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrıyı öldürmüş. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır, diyor. Daha sonra kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz? diyecek. Ümitsiz. Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca ama pozisyonunda yaşamış biri. Freud: Breuer'in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul. Salome: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor. Bazan aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var. Konu: Ümitsizlik. Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salome, Nietzsche'den habersiz Breuer'e gelir. Avrupa'nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin, der. Breuer Salome'yi tekrar görebilmek umuduyla peki der. Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar... Kendisiyle ve hayatla yüz yüze gelmekten çekinmeyenlere...

Okunası Kitaplar-Martı Jonathan

Martı Jonathan Livingston

Richard Bach, Kader Ay Demireğen (Çevirmen) 


Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı. Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi, martılara kahvaltı zamanının geldiğini haber veriyordu. Binlerce martı, bir lokma yiyecek için mücadeleye girişmişti bile. İşte zor bir gün daha başlıyordu.

Okunası Kitaplar-Afrikalı Leo

Afrikalı Leo

Amin Maalouf 



Bir uçan halı... O yıl kutsal ay Ramazan yaz ortalarına rastlamıştı. Granada halkı günün sıcağında çabuk öfkeye kapıldığı için babam, çok seyrek olarak, gece basmadan önce sokağa çıkardı. Sık sık kavga olduğu için ağırbaşlı anlamlı bir yüz Tanrıya saygı işareti sayılırdı. Bunaltıcı sıcak altında, iç çatışmalardan bunalmış, dıştansa inançsızlarca tehdit altında bulunan bu kentte, ancak oruç tutmayan, ya da, Müslümanların yazgısıyla hiçbir ilgisi olmayan biri gülümseyebilir, veya dostça davranabilirdi. Ulu Tanrının sonsuz kayrasıyla Ramazandan bir gün önce, Şaban ayının son günü doğmuşum. Annem Selma iyileşene değin oruç tutmayacaktı. Babam Muhammetse, açlıkla geçen sıcak günlere karşın homurdanmıyordu. Çünkü, adını taşıyacak, bir gün silahlarını kuşanacak bir oğlu olmak her erkek için bir sevinç nedenidir. Dahası ben ilk oğuldum; kendisine Ebul Hasan (Hasanın babası) dendiği zaman göğsü kabarmış, eliyle bıyıklarını düzeltmiş, yukarıdaki odada benim yatmakta olduğum bölmeye bakarken iki elinin başparmaklarını sakalı arasında yavaşça gezdirmişti. Yine de babamın sevinci, annem Selmanınki denli derin ve yoğun değildi. Annem bedensel olarak henüz güçsüzdü, sancıları kesilmemişti ama bütün bunlara karşın benim dünyaya gelişimle o da yeniden doğmuştu; çünkü ev halkı arasında birinci kadın durumuna yükselmiş, ayrıca önünde uzanan uzun yıllar boyunca babamın ilgisini sağlama almış oluyordu. Uzun yıllar sonra bana, doğuşumla birlikte korkularının, tümüyle silinmeseler bile gitgide azaldığını söylemişti. Babamla ikisi kardeş çocuklarıydılar; evlenmelerine daha onlar çocukken karar verilmişti. Evlendikten dört yıl sonra gebe kalmıştı Selma. Evliliğinin daha ikinci yılında çevresinde küçük düşürücü dedikodular yapıldığının ayırımına varmıştı. Bir gün Muhammet, satın aldığı, örgülü kara saçlı güzel bir kızla gelmişti. Askerler, Mursiya yakınlarına yaptıkları bir baskında ele geçirmişlerdi kızı. Babam kıza Verda adını vermiş, yukarı katta, iç avluya bakan bir odaya yerleştirmiş. Dahası onu, ut çalmayı, dansetmeyi ve yazmayı öğrenmesi için Mısırlı İsmaile göndermekten söz etmeye başlamış. Tıpkı sultanların gözdelerini gönderdikleri gibi... 

Okunası Kitaplar-Aşk-Elif Şafak

Aşk 

Elif Şafak



Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini.. Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.Mesneviyi şerh edenlerin çoğu bu ölümsüz eserin b harfiyle başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi Bişrev!dir. Yani Dinle! Tesadüf mü dersin ismi Suskun olan bir şairin en kıymetli yapıtına Dinle! diye başlaması. Sahi, sessizlik dinlenebilir mi?Bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. Neden? diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla.Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı. A. Z. Zahara - Amsterdam, 2007 . Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy... Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini..? Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.

Okunası Kitaplar-Dönüşüm

Dönüşüm 

Franz Kafka, Çiğdem Canan Dikmen (Çevirmen)



Gregor Samsanın başkalaşma, bir böceğe dönüşmesi, salt bir çarkın kaskatı dişlisi, eleştirmeyen, ama yalnızca boyun eğen bir toplum tepki olmaktan çıkma anlamını taşır; böylece böcekleşenin yazgısı elbet toplumcu dışlanmaktır.

Okunası Kitaplar-Tutanamayanlar

Tutunamayanlar 

Oğuz Atay 

İletişim Yayınları

Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanları Berna Moran, hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı olarak niteler. Morana göre Oğuz Atayın mizah gücü, duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanları büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, yapıttaki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Küçük burjuva dünyasını zekice alaya alan Atay saldırısını, tutunanların anlamayacağı, red edeceği türden bir romanla yapar. Tutunamayanlar, 1970 TRT Roman Ödülünü kazanmıştı.

Okunası Kitaplar-Fareler Ve İnsanlar


Fareler ve İnsanlar 

John Steinbeck

Remzi Kitabevi

 

George ve iriyarı saf arkadaşı Lennie, yersiz yurtsuz kişilerdir. Dünyada sahip oldukları tek şey, aralarındaki dostluk ve kendilerine ait bir araziye sahip olma hayalidir...İki arkadaş, hayallerindeki arazi için gereken parayı biriktirmeyi planlamaktadır. Ama bir çocuğun zekâsına, aynı zamanda da korkunç bir güce sahip olan Lennienin başı sürekli derde girmektedir.Ve bu kez yine belaya bulaştığında, Georgeun çabaları arkadaşını kurtarmaya yetmeyecektir... Yalnızlığa terk edilmiş, umarsız insanların öyküsü... Gazap Üzümleri ve Bitmeyen Kavga yazarı Steinbeckin, ülkemizde tiyatrosu da oynanmış olan bir romanını sunuyoruz. Fareler ve İnsanlar, hiç kuşku yok ki, dünya edebiyatının en tanınmış başyapıtlarından biridir. Küçük insanın serüveni hiçbir kitapta böylesine acımasız, ama aynı zamanda böylesine sevecen bir yaklaşımla dile getirilmemiştir. Okuyanı bazen kıs kıs, bazen acı acı güldüren, yer yer hoyratça sarsarak düşündüren, ta derinden öfkelendiren trajikomik bir öykü bu... Mutlaka okunması gereken dev bir roman. FARELER VE İNSANLAR, hoşuna giden her şeyi dokunarak sevmekten başka kusuru olmayan bir divane ve onun tek dostu, koruyucusu, ile Amerikan taşrasında yaşadıkları insanlık serüveni. İçgüdülerini yenemeyen, saf, çocuksu bir yoksul ile ekmeğini kazanmaya çalışırken arkadaşının kaderini paylaşmayı, başka türlü bir yaşama yeğleyen insanın öyküsü. Yayımlandığı yıldan bu yana tüm dünyanın severek okuduğu Fareler ve İnsanlar, Amerikan gerçekçi edebiyatının önde gelen yazarı John Steinbeckin başyapıtı. Tiyatro ve sinemaya defalarca uyarlanan bu romanda, Steinbeckin çocuk kadar masum, saf, divane kahramanı ile her yanından şiddet fışkıran toplumun kuralları arasındaki çatışmada, çıplak gerçeği yansıtmadaki ustalığı, yazara dünyanın tüm okurlarının hayranlığını kazandırdı. Yazarın aldığı Nobel Ödülü, hayranlığın nedeni değil, yalnızca sonucuydu.

Okunası Kitaplar-Simyacı

Simyacı 

Paulo Coelho, Özdemir İnce (Çevirmen) 

Can Yayınları

Simyacı, İspanya'dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının felsefi öyküsü. Sanki bir nasihatnâme: Yazgına nasıl egemen olacaksın, mutluluğunu nasıl kuracaksın? sorularına yanıt arayan bir hayat ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen romanın altı yılda, yedi milyondan fazla okur bulmasının gizi, kuşkusuz, onun bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor. Simyacı'yı okumak, herkes daha uykudayken, güneşin doğuşunu seyretmek için şafak vakti uyanmaya benziyor. Simyacı, Brezilyalı eski şarkı sözü yazarı Paulo Coelho'nun, yayınlandığı 1988 yılından bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir fenomen olarak değerlendirilen üçüncü romanı. Simyacı, altı yılda kırk iki ülkede yedi milyondan fazla sattı. Bu, Gabriel Garcia Marquez'den bu yana görülmemiş bir olay. Yüreğinde, çocukluğunu yitirmemiş olan okurlar için bir klasik kimliği kazanan Simyacıyı Saint-Exupéry'nin Küçük Prens'i ve Richard Bach'ın Martı Jonathan Livingston'u ile karşılaştıranlar var.

Okunası Kitaplar-Dörtlükler Ömer Hayyam

Dörtlükler 

Ömer Hayyam, Sabahattin Eyüboğlu (Çevirmen)

İş Bankası Yayınları
Ömer Hayyam: Doğum ve ölüm tarihleri çeşitli kaynaklara göre farklılık gösterse de, 11. yüzyılın ortalarında doğduğu, 12. yüzyılın ilk çeyreği civarında öldüğü kabul edilen İranlı şair, felsefeci ve bilim adamı. Günümüzde ise, daha çok rubai türünün yaratıcısı olarak kabul gören Hayyamın dörtlükleri, Türkçeye Yahya Kemal ve Abdülbaki Gölpınarlı başta olmak üzere pek çok kez çevrildi. Sabahattin Eyüboğlunun çevirisi de, bunlar arasında en sevilenlerinden biri.

Okunası Kitaplar-Kürk Mantolu Madonna


Sabahattin Ali-Yapı Kredi Yayınları

Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk Mantolu Madonna'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum. Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına  dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.

18 Mart 2014 Salı

Alternatif Enerji Üretimi

Gittikçe artan dünya nüfusu ve yükselen yaşam standartlarına paralel olarak enerjiye olan talebin devamlı ve hızlı bir şekilde artması, dünyanın doğal enerji kaynaklarının
giderek azalması gibi bir takım önemli etkenler; insanoğlunun mevcut olan sınırlı enerji
kaynaklarını en ekonomik şekilde kullanmaya ve yeni enerji kaynakları aramaya
yönlendirmiştir.

Mevcut enerji kaynaklarını en ekonomik bir şekilde kullanmak, herhangi bir
işlemdeki kayıpları (tersinmezlikleri) minimuma indirmekle sağlanır.İşte bu kayıpların
belirlenmesi Termodinamiğin konusuna girer.

Termodinamiğin I. kanunu enerjinin niceliği, II. kanunu ise niteliği yani bir değişime
uğrama yeteneği ile uğraşır. Enerjinin bir değişime uğraması sonucunda maksimum iş elde edilmesi, Makine Mühendisliği Enerji dalının temel konularından birini oluşturmaktadır.

İç enerji, ısı enerjisi, kimyasal enerji gibi bazı enerji türleri tersinir değişime
uğradıktan sonra, son olarak çevre şartlarında denge durumuna gelirler ve bu denge
durumunda hala belirli bir enerjilerinin olmasına rağmen, sahip oldukları bu enerjinin
tamamını işe çevirmek mümkün olmaz. Buradan anlaşılacağı gibi enerjinin ancak bir kısmı kullanılabilmekte diğer kısmı ise faydalanılamayan enerji olarak ortaya çıkmaktadır.

Termodinamiğin II. kanununa göre kayıpları en aza indirecek gelişmiş ve karmaşık
işlemler için yapılan yatırımlar teknolojinin ilerlemesine bağlı olarak gün geçtikçe işletmeler açısından daha da ekonomik olmaktadır. II. kanun analizi, son yıllarda tasarımcıların yararlandığı başlıca kaynaklardan biri haline gelmiş ve termodinamikçilerin üzerinde çalıştıkları en önemli konulardan biri olmuştur.

Enerji sistemlerinin Termodinamiğin II. kanunu kapsamında incelenmesine yönelik
çalışmalar, analizinde seçilen parametreye bağlı olarak Entropi bazlı çalışmalar ve enerji bazlı çalışmalar olarak iki ana grupta incelenebilir. Bununla birlikte içerik ve amaç açısından da;
- Sistem performansı, verimlilik, tersinmezliklerin ve entropi üretiminin belirlenmesine yönelik çalışmalar.
- İkinci kanun esaslı ekonomiyi de kapsayan termoekonomik analize yönelik
çalışmalar olarak gruplandırılabilir.

Mevcut enerji kaynaklarını en ekonomik kullanma çalışmalarının yanı sıra, özellikle
fosil yakıt rezervlerinin günden güne azalıyor olmasından dolayı son zamanlardaki
çalışmalar güneş enerjisi ve nükleer enerji üzerinde ağırlık kazanmaya başlamıştır.

Malavi

Malavi

DEVLETİN ADI: Malavi Cumhuriyeti 
BAŞŞEHRİ: Lilongwe 
NÜFUSU: 9.484.000 
YÜZÖLÇÜMÜ: 118.484 km2 
RESMİ DİLİ: Malavice (Şiş-va), İngilizce 
DİNİ: Yerli batıl inançlar, Müslümanlık 
PARA BİRİMİ: Malavi Kwachası 

Afrika’nın güneydoğusunda yer alan bir ülke. Kuzeyde Tanzanya, doğuda ve güneyde Mozambik ve batıda Zambiya ile çevrilidir.

Tarihi

Malavi’nin uzak geçmişi iyi bilinmemektedir. Bununla beraber yapılan tarihi araştırmaların neticesine göre, bu ülkenin tarihinin 13 ve 16. yüzyıllar arası yaşamış olan, Malavi İmparatorluğu ile başladığı kabul edilmiştir. Buna göre bölgenin ilk sakinleri, Bantuların bir kolu olan Şis- valardır. On yedinci yüzyıldan itibaren ülke, Portekizlilerin, İskoçların ve İngilizlerin saldırılarına maruz kalmaya başladı. 1891 yılından 1964 yılına kadar, İngiliz işgali altında kaldı. Bu tarihte, İngiliz Milletler Topluluğu içinde bağımsız bir devlet oldu. İki yıl sonra da, cumhuriyetin ilanıyla, müstakil hale geldi. Aynı yıl yapılan halk oylaması neticesinde, yıllardır Malavi’nin istiklal mücadelesinin liderliğini yapmış olan Dr. Hasting Kamuzu Banda, Cumhurbaşkanı seçildi. Banda’nın başkanlığını yaptığı Milli Kongre Partisinin üyelerinden teşkil edilmiş Maldiv Meclisi, 1971 yılında Banda’nın ömür boyu Cumhurbaşkanı olduğunu ilan etti. İlk seçimler 1978 Haziranında yapıldı. Banda günümüzde de Cumhurbaşkanlığı görevini südürmektedir (1993).

Fiziki Yapı

Afrika’nın güneyinde yer alan ve dar bir şerit halinde uzanmış olan Maldiv toprakları, Büyük Rift Vadisinin güney kısmını meydana getirir. İnce ve uzun bir şekli olan Malavi (Nyasa) Gölü, ülkenin hemen hemen bütün doğu sınırlarını kaplar. Ülkenin yüzölçümü 118.484 km2dir. Bunun 24.403 km2si Malavi Gölüne aittir. Deniz seviyesinden 460 m yüksekte olan Malavi Gölünün en derin yeri 706 m olup, batı ve güney kıyıları Malavi Cumhuriyetine, diğer kıyıları Mozambik ve Tanzanya’ya aittir. Ülkenin bütün nehirleri Malavi Gölüne dökülür. Bunlardan Malavi Gölü ile Malombe Gölü arasında yer alan ve ülkenin en büyük nehri olan Shire 95 km uzunluğundadır.

Yaklaşık olarak 830 km uzunluğunda ve 160 km genişliğindeki Malavi toprakları, kuzeyden güneye doğru gittikçe yükselen yayla ve dağ silsilelerinden meydana gelir. Bu yüksekliklerin doğu yamaçları Malavi Gölüne yaklaştıkça alçalırlar. Bu yaylaların en büyüğü olan Lilongve Yaylası, ortalama 1065 m civarında yüksekliğe sahiptir. Ülkenin en yüksek noktası 3.000 m ile Mlanje Dağı ve en alçak yeri de güneydeki Nsanje bölgesi olup, denizden 36 m yüksekliktedir.

İklim

Genel olarak tropikal iklimin tesiri altındadır. Hava sıcaklığı ortalama olarak temmuz ve ağustos aylarında 21°C ekim ayında ise 29°C’dir. Dolayısıyla en sıcak aylar ekim ve kasım aylarıdır. Aralıktan nisan ayına kadar yağışlar çoktur. Yüksek bölgelerde ise sıcaklık ve yağış farkları fazladır. Yıllık ortalama yağış miktarı yaklaşık 1150 milimetredir.

Tabii Kaynakları

Malavi, kendine yetecek ürünleri elde edecek kadar, orta seviyede verimli topraklara sahiptir. Yüksek ve bol yağış alan bölgeler, savanalar, baobab ağaçları ve kalın yapraklı ağaçlar bakımından oldukça zengindir. Malavi Gölünün Nkhata Körfezi kıyıları ise tropikal ormanlarla kaplıdır. Bütün bu ormanlar, ülkenin yaklaşık % 20’sini kaplar. Bu ormanlarda genellikle fil, aslan, leopar, çita, porsuk, çakal, zebra, su aygırı, maymun ve antilop, bol miktarda mevcuttur.

Malavi, yeraltı kaynakları bakımından fakir olup, maden ihtiyacını daha çok komşu ülkelerden tedarik ederek karşılar.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Malavi nüfusunun çoğunluğunu, Bantu aşiretinden olan yerliler teşkil etmektedir. Çok az miktarda Asyalı ve Avrupalı da mevcuttur. Yaklaşık 8.515.000 kişi olan nüfusun büyük çoğunluğu aşağı yukarı 200 kişiden teşkil edilmiş küçük köylerde yaşar. Nüfusun % 10’luk bir bölümü ise şehir merkezlerindedir.

Halk genellikle tarımla uğraşır. Bununla beraber Rodezya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Zambiya’ya maden ocakları ve çiftliklerde çalışmak üzere binlerce işçi gider. Yıllık milli gelir ve halkın refah seviyesi oldukça düşüktür. Kişi başına düşen milli gelir ise sadece 200 dolar kadardır (1993). Televizyon yayını yoktur. Ulaşım yolları ise kifayet etmemektedir.

Resmi dil İngilizce ve halkın % 90’ının konuştuğu Malavice (Şiş-va lisanı)dir. İngilizce öğretim yapan yabancı okullardan başka, özellikle 1948 yılından sonra açılan yerli okulların sayısı bir hayli fazladır. Böylece halkın % 60’a yakın bir bölümü okur-yazar hale gelmiştir. Halk, çoğunlukla yerli inançlara mensuptur. Son zamanlarda İslamiyet hızla yayılmaktadır. Bugün nüfusun % 35’lik bir bölümü İslamiyeti kabul etmiştir.

Siyasi Hayat

Demokratik parlamenter ve başkanlık sistemi ile idare edilmektedir. Cumhurbaşkanı, normal olarak beş yıllık bir görev süresi için seçilmektedir. Millet Meclisi 102 üyeden meydana gelmiş olup, sadece Milli Kongre Partisinin hazırladığı aday listesine göre seçilir. Meclisin 15 üyesi ise parti tarafından seçilir. Yasama gücü meclise aittir. Hükumet, Meclis üyelerinden Devlet Başkanının tasvibi ile kurulur. Meclis, 1971 yılında çıkardığı bir kanunla, Dr. Banda’yı ömür boyu devlet başkanı ilan etti. Hala bu görevde bulunmaktadır (1993).

Ekonomi

Ekonomi daha çok tarım ve hayvancılığa dayanır. Halkın % 90’ı tarım alanında çalışır. Ülke topraklarının 25.000 km2si tarıma elverişlidir ve oldukça verimlidir. En çok yetişen ürünler, çay, tütün, mısır, kahve, manyok, pirinç, şekerpancarı, darı, pamuk, sebze ve meyvedir. En önemli ihraç ürünleri tütün, çay ve pamuktur. Ülkede tarım ürünlerini işleyen işletmelerden başka bir rafineri, imalat sanayii, çimento, dokuma ve seramik fabrikaları mevcuttur.

Ormanlarından elde edilen kereste çok makbul olup, ülkenin önemli gelir kaynağıdır. Madenleri yetersiz miktardadır ve daha çok imalat sanayiinde kullanılır. Dış ülkelerden umumiyetle tüketim malları, petrol, çeşitli madenler, makina ve motorlu araç ithal eder.

Ülkenin gelir kaynakları arasında balıkçılık ve turizm önemli yer tutar. Malavi Gölü, Rift Vadisi ve Mlanje Dağı turistik açıdan büyük önem taşımaktadır. 

Saint Kitts ve Nevis

Saint Kitts ve Nevis

Coğrafi konumu

Saint Kitts ve Nevis, 17 20 Kuzey derecesi, 62 45 Batı boylamındadır. Yüzölçümü 261 km² olan ülkenin nüfus yoğunluğu 164 /km²'dir.

135 km. sahil şeridi olan ülkede, Tropikal İklim hakimdir. İç kısımlar dağlık, arazi volkanik özellik taşımaktadır. Deniz seviyesinden en yüksek noktas 1.156 metre rakımdaki Liamuiga Dağı'dır.

Nüfus bilgileri

2005 yılı tahminlerine göre ülkenin toplam nüfusu 42.696'dir. Nüfus artış oranı 2001 verilerine göre, %-0.11'dir. (2001 verileri)

Ortalama hayat süresi; erkeklerde 68.22; kadınlarda 73.97, genelde ise 71.01 yıldır. Ortalama çocuk sayısı 2.41 çocuk/1 kadındır.

Nüfusu oluşturan uluslar ağırlıklı olarak Kittili ve Nevislilerdir. Etnik olarak dağılımı zenciler çoğunlukta olmak üzere, İngilizler, Portekizliler ve Lübnanlılar da etnik gruplar içerisindedir.

Togo

Togo

DEVLETİN ADI: Togo Cumhuriyeti 
BAŞŞEHRİ: Lomé 
NÜFUSU: 3.700.000 
YÜZÖLÇÜMÜ: 56.785 km2 
RESMİ DİLİ: Fransızca 
DİNİ: Putperestlik, Hıristiyanlık, İslamiyet 
PARA BİRİMİ: CFA Frankı 

Batı Afrika’nın güneyorta kıyısında yer alan bağımsız bir devlet. Togo, batıda Gana, kuzeyde Yukarı Volta, doğuda Benin devletleriyle komşudur.

Tarihi

Togo toprakları 19. yüzyıla kadar kuvvetli krallıkların bir parçası olarak kaldı. Ülkede sırayla Mossi İmparatorluğu, Ashanti Konfederasyonu ve Dahomey Krallığı hüküm sürdüler. 1884’te bir Alman temsilcisi ve Togo’nun başkanı arasında imzalanan anlaşma sonucunda, Togo için yeni bir dönem açıldı. Almanya’nın ülke üzerindeki resmen kontrolü, 1884-1885 konferansından sonra başladı. 1897 ve 1899 yıllarında İngiltere, Fransa ve Almanya arasında yapılan anlaşmalarla bugünkü Togo’nun sınırları çizildi. Birinci Dünya Harbinin ilk günlerinde, Fransız ve İngiliz birlikleri başşehir Lomé’yi işgal ettiler. Togo, 1919’dan itibaren, ilk önce Milletler Cemiyetinin bir mandası olarak, sonra Birleşmiş Milletler adına Fransa tarafından yönetilen bir ülke haline geldi. 27 Nisan 1960’ta Togo’da Cumhuriyet ilan edilerek bağımsız bir devlet kuruldu. 1961 seçimlerinden sonra Başkanlık sistemine geçildi ve Olympio ülkenin ilk başkanı seçildi. Olympio’nun 1963’te öldürülmesi üzerine Grunitaky seçimleri kazanarak başkan oldu. Aynı sene yürürlüğe giren anayasayla yeni bir meclis kuruldu. 1967’de Genelkurmay Başkanı Albay Gnassingbe Eyadema yaptığı bir darbeyle yönetimi ele geçirdi. 1979’da düzenlenen yeni anayasa ile ülkede tek partili sisteme geçildi ve darbeden sonra ilk genel seçimler yapıldı. Eyadema 1985’teki seçimleri de kazanarak ikinci defa devlet başkanı oldu. Eyadema’ya karşı bu arada birkaç kez başarısız darbe teşebbüsünde bulunuldu. Eyadema bu görevini halen sürdürmektedir (Ocak-1994).

Fiziki Yapı

Uzun dar bir şerit halinde 600 km boyunca Gine Körfezine uzanan Togo, azami 120 km’lik bir genişliğe sahiptir. Kıyı, alçak ve düz ovalarla kaplıdır. Güneybatıdan kuzeydoğuya doğru, Gana’dan Benin’e giden bir dağ silsilesi yer alır. Bu dağlar güneyde Togo Dağları, kuzeydeyse Atokara Dağları adını alır. Dağların deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 600 m’dir. Bu dağlardan birçok nehir kaynaklanır. Bunların en önemlisi Mono olup, diğer önemli nehirler Ogou ve Oti’dir.

İklim

Togo iki farklı iklim bölgesine ayrılır. Ortalama aylık sıcaklıkların 21°C ila 31°C arasında değiştiği güneyde sıcak ve nemli bir iklim hüküm sürer. Kıyıdan dağların yakınına kadar yıllık yağış ortalamaları 760 mm ile 1270 mm arasında değişir. En yağışlı aylar mayıs, haziran ve eylüldür. Dağların kuzeyindeyse aylık sıcaklık ortalamaları 19°C ila 22°C arasında değişmekte olup, iklim güneye nazaran daha soğuktur. Yıllık yağış miktarları dağların yakınından kuzeye kadar 1040 mm ila 1300 mm arasında değişir.

Tabii Kaynakları

Togo ormanları 39.000 km2lik bir sahayı kaplar. Ağaçların büyük çoğunluğu gemi inşaatında kullanılır. Aslan, leopar ve fil, maymun, suaygırı ve timsah ülkenin belli başlı vahşi hayvanlarıdır. Ülkede önemli maden olarak sadece fosfat bulunur.

Nüfus ve Sosyal Hayat

3.700.000 nüfuslu Togo halkının % 16’sı şehirlerde, geri kalanı köylerde yaşar. Ülkenin tek önemli büyük şehri 366.476 nüfuslu başşehir Lomé’dir.

Togo nüfusunun büyük çoğunluğunu Batı Afrikalı Zenciler meydana getirir. Ülkede yaklaşık on sekiz kadar etnik grup vardır. Bunların en önemlisi ülkenin güney yarısının üçte birinde yaşayan Ewe olup, nüfusun % 20’sini teşkil eder. Diğer önemli etnik gruplar Aloposo, Ana, Mina, Kabye, Masari, Konkomba ve Kabrai’dir. Togo halkının büyük bir çoğunluğu putperest olup, geri kalanı Hıristiyan ve Müslümandır.

Togo’nun resmi dili Fransızca olmakla birlikte günlük işlerde çok sayıda değişik kabile dilleri kullanılır. Güneyde umumiyetle Ewe dili konuşulur. Diğer önemli diller Kotokoli, Kabrai, Hausa, Ana ve Bassari’dir. Küçük bir ülke olan Togo’da 40’tan fazla şive vardır.

Togo’da, okuma-yazma oranı % 10 civarında olup, nüfusun ancak % 1’i ikinci derecenin üstünde eğitim görmektedir.

Siyasi Hayat

Togo cumhuriyetle idare edilen bir ülke olup, 1979 anayasasına göre yürütme yetkisi yedi senede bir seçilen devlet başkanının elindedir. Milli Meclis 77 üyeden meydana gelir ve beş senede bir halk tarafından seçilir. Devlet başkanı yeniden aynı göreve seçilebilir. Hükumet üyelerini atayan devlet başkanı, Milli meclisi dağıtma yetkisine de sahiptir. Togo Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği Teşkilatına üyedir.

Ekonomi

Togo’nun ekonomisi esas itibariyle tarıma dayanmakta olup, halkın % 78’i tarımla uğraşır. Tarım, gayri safi milli hasılanın yaklaşık % 50’sini, ihracatın ise % 70’ini teşkil eder. Ülkenin her yerinde küçük çiftçi aileleri tarafından yiyecek bitkileri yetiştirilir. Ülkenin başlıca ihraç bitkileri kahve, palmiye ürünleri, hurma yağı özü, kakao ve pamuktur. Diğer önemli ticaret bitkileri büyük hindistancevizi ve yerfıstığıdır. Yiyecek bitkileri olarak Togo’da tatlı patates, manyok, akdarı ve pirinç yetiştirilir.

imalat sanayii, Togo ekonomisinin küçük bir parçasını meydana getirir. Ülkede tekstil ve ayakkabı sanayii gelişmiştir. Dışardan makinalar, gıda maddeleri, inşaat malzemeleri, kimyasal madde ve kağıt ürünleri satın alır.

Togo dış ticaretin büyük bölümünü Fransa ile yapar. Diğer ticaret yaptığı önemli ülkeler Birleşik Almanya, Hollanda ve Belçika’dır.

Ülkede yaklaşık 7547 km karayolu vardır. Bunun ancak % 22’si asfalttır. Bazı karayolları genellikle kurak mevsimde geçişe müsaittir. Demiryolu ağının uzunluğu ise 400 km’den fazladır. En işlek limanı olan Lomé’de milletlerarası bir havaalanı bulunur. 

Swaziland

Svaziland

DEVLETİN ADI: Svaziland Krallığı 
BAŞŞEHRİ: Mbabane 
NÜFUSU: 826.000 
YÜZÖLÇÜMÜ: 17.366 km2 
RESMİ DİLİ: İngilizce, Siswati 
DİNİ: Hristiyanlık, Animist 
PARA BİRİMİ: Lilangeni 

Güney Afrika’da 25° 43’ - 27° 19’ güney enlemleri ve 30° 48’ - 32° 08’ doğu boylamları arasında yer alan dört bir yanı Güney Afrika Cumhuriyeti ve kuzeydoğusu Mozambik ile çevrili bulunan bir krallık.

Tarihi

Svaziler, 16. yüzyılda Orta Afrika’da güneye göç edenBantu kabilesinden meydana gelmişlerdir. Tarih sahnesine devlet olarak ilk defa 18. yüzyılda çıktılar. 1840 yılında Kral Mswati’nin etrafında toplanarak Svazi krallığını kurdular. Fakat aynı tarihlerde Zulular tarafından kuzeye zorlandılar. Kral Mswati, İngiltere’ye sığındı. Otonomluklar İngiltere ve Transval tarafından garanti altına alındı. 1903’ten sonra İngiltere’nin kontrolu altına girdi.

Svaziland 1968 yılında bağımsızlığını kazandı. Yeni bir anayasa ilan edildi. 1973 yılında bu anayasa kral tarafından yürürlükten kaldırıldı.

Bütün siyasi partiler kapatıldı ve ülkenin bütün idari gücü kralda toplandı. Bu idare altı yıl devam etti. Nihayet 1979’da yeni bir Parlamento açıldı. Yeni bir anayasa hazırlandı, fakat hazırlanan bu anayasaya göre siyasi partilerin kurulması yasaklandı. Aynı zamanda parlamentonun yönetimindeki fonksiyonu, tavsiye verme seviyesine indirildi. Dünyanın en uzun tahtta kalan kralı olan İkinci Sobhuza 1982’de ölünce naiblik görevini ana kraliçe Dzeliwe üstlendi. Ertesi sene Sobhuza’nın oğlunu tahta geçirmek isteyen bir grup, Dzeliwe’yi yönetimden uzaklaştırarak kraliçe Nhombi’yi naibe ilan ettiler. Sobhuza’nın oğlu Makhosetine 1986’da Üçüncü Mswati adıyla taç giydi.

Fiziki Yapı

Svaziland küçük bir kara ülkesidir. Yüzölçümü yaklaşık olarak 17.366 km2dir. Genişliği 177 km ve uzunluğu ise hemen hemen 136 km’dir. Dörtgen bir şekle sahiptir. Küçük olmasına rağmen coğrafi farklılıklardan dolayı ülke dört bölgeye ayrılır; Highveld, Middleveld, Lowveld ve Lumbombo yaylası.

Highveld, Güney Afrika’nın Drakensberg bölgesinin bir devamıdır. Yaklaşık 5200 km2lik bir alana ve ortalama olarak 1100-1400 m arası yüksekliğe sahiptir. En yüksek yeri yaklaşık 1859 m’dir. Bölgede 40.000 hektarlık Afrika’nın en büyük insan yapısı ormanı da yer almaktadır.

İkinci bölge Middleveld, 4900 km2 yüzölçüme ve 600-750 m yüksekliğe sahip tepelik bir bölgedir. Biraz daha doğudaki Lawveld yaklaşık 5700 km2 yüzölçüme ve ortalama olarak 150-300 m yüksekliğe sahiptir. En doğudaki sınırdaki bölge ise 1550 km2 civarındaki Lubombo Yaylasıdır. Yüksekliği, Middleveld ile hemen hemen aynıdır.

İklim

Birinci bölge Highveld nemli ve ılıman bir iklime sahiptir. Yıllık yağış miktarı aşağı yukarı 1000-2300 mm arasında değişir. Middleveld ve Lubomba yaylası ise daha kuru ve astropikal bir iklime sahiptir. Tropikal bir iklimdeki Lowveld ise ortalama yıllık yağış olarak 500 ila 750 mm civarında yağmur alır. Yağışlar umumiyetle ekim ve mart ayları arasında olur. Highveld’de ortalama yıllık sıcaklık 16°C civarıyken, bu rakam Lawveld bölgesinde 22°C dolaylarına kadar çıkar.

Tabii Kaynakları

Yükseklik farkının hakim olduğu ülkede, bitki örtüsü farklılığı da mevcuttur. Yaklaşık 2600 tür bitki ve ot çeşidi yetişmektedir. Ülkede daha çok su aygırı, antilop, Afrika ceylanı, aslan, maymun ve Habeş maymunu yetişir. Lowveld bölgesinde ise timsah oldukça fazla sayıda mevcuttur.

Svaziland, Güney Afrika’nın en iyi sulanan topraklarına sahip ülkelerinden biridir. Ülkedeki nehirler ülkeyi baştan başa sulayarak Highveld bölgesinden doğar ve Hint Okyanusuna dökülürler. Bu nehirlerin en büyükleri şunlardır: Lomati, Komati, Usutu, Umbeluzi ve Nghwavuma.

Ülke yeraltı zenginliği bakımından orta seviyededir. Daha çok demir, asbestos ve kömür çıkarılır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Ülke nüfusu yaklaşık olarak 826.000’dir. Nüfus yoğunluğu 35’tir. Ülkedeki nüfus artışı % 2,8 olup nüfusun % 90’ını Sfaziler, % 2-3’ünü Zulular ve % 2’ni Avrupalılar meydana getirir. Ayrıca bazı Afrikalı veya Asyalı gruplar da vardır. Nüfus yoğunluğu en fazla şehirlerde olup, km2ye 286 kişi ve en az ise kır alanlarda olup, 10 kişidir. En kalabalık şehir 38.290 nüfuslu başşehir Mbabane ikinci büyük şehir Manzini’dir.

Nüfusunun çoğunluğu Katolik veya Animisttir. Resmi dili Siswati ve İngilizcedir. Ülkedeki okuma yazma oranı % 65’tir. Hemen hemen bütün genç nüfus okula gitmektedir.

Ülkede yüksek öğrenim Botswana, Lesotho ve Svaziland Üniversitelerinde yapılmaktadır. Botswana ve Svaziland’da 1975’te yeni bir üniversite daha açılmıştır.

Siyasi Hayat

Svaziland’ın yönetim sistemi monarşik bir idaredir. Devlet başkanı Kral Üçüncü Mswati’dir. Ülke idari olarak 4 sancağa (kazaya), 2 belediyeye ve 40 bölgeye ayrılmıştır. Parlamento bir millet meclisi ve bir senatodan meydana gelmiştir. Meclisin 40 üyesi ve senatonun 10 üyesi seçmenler tarafından seçilirken, geri kalan 10 meclis üyesini ve 10 senatörü kral seçer. Ülkenin seçmenleri 40 bölge başkanları tarafından seçilir. Svaziland ekonomik ve coğrafi şartlar sebebiyle Güney Afrika ile yakın siyasi münasebetler içerisindedir.

Ekonomi

Svaziland ekonomisi son yıllarda tarımdan, endüstriye doğru bir geçiş dönemine girmiştir. Ülke idaresi yaklaşık 1736 hektarlık bir alanı “Svazi milleti toprağı” olarak ayırmıştır. Geri kalan toprakları diğer ırklara duruma göre vermeyi kabul etmiştir. Bu geri kalan bölgenin bugün için 9591 hektarlık bir bölümü de özel mülkiyet olarak Svazilere aittir. Svazi milletine ait kısım ise umumiyetle çayırlık ve otluk bir arazidir. Hayvancılık, özellikle sığır yetiştiriciliği önemlidir. Ülke ekonomisi her ne kadar endüstriye doğru geçiyorsa da, endüstri, tarım, ormancılık ve mineral kaynaklara tabi kalmaktadır. Ülkenin en önemli endüstrisi ormancılık, kereste ve ağaç işleridir. Başlıca yetişen tarım ürünleri; mısır, şekerpancarı, pamuk, pirinç, ananas, turunçgiller ve darıdır. Ülke topraklarının % 19’u ekime müsaittir.

Svaziland’ın sahip olduğu yeraltı kaynakları; demir filizi, asbestos ve kömürdür. Ülkenin diğer önemli bir gelir kaynağı da ormancılık ve orman ürünleridir.

İthalat ve ihracatını daha çok Güney Afrika ve İngiltere’yle yapar. İhracatının tamamına yakın bir bölümünü tarım ve orman ürünleri meydana getirir. Son zamanlarda yol yapımı ve endüstri gelişimi maksatlarıyla Japonya ve Mozambik’le ticari anlaşmalar yapılmıştır.

Ülkenin hem demiryolu hem de karayolu ulaştırma sistemi oldukça iyidir. Karayollarının uzunluğu yaklaşık 2700 km’ye ulaşır. Hava yolu ulaşımı da oldukça iyi ve yeterli seviyededir.